Bakan Canikli, NTV Televizyonu’nda Gündeme İlişkin Değerlendirmelerde Bulundu

Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili, “Biz şu anda bütün hatlarımızla başkanlık sisteminin içindeyiz fakat başkanlık sistemini tamamlayacak olan özellikle çek-balans dediğimiz o sistemi sağlayacak olan bazı düzenlemeler eksik” dedi.

06 Şubat 2015


Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili, “Biz şu anda bütün hatlarımızla başkanlık sisteminin içindeyiz fakat başkanlık sistemini tamamlayacak olan özellikle çek-balans dediğimiz o sistemi sağlayacak olan bazı düzenlemeler eksik” dedi. 
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, katıldığı NTV kanalında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Başkanlık sistemi tartışmalarına değinen Bakan Canikli, 7 Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerin en önemli gündem maddesinin başkanlık sistemi olacağını söyledi. Bu noktada başkanlık sistemi konusunda kamuoyunu bilgilendirme, aydınlatma ve olumlu yönlerini öne çıkaracak şekilde milletin yapısına, geleneğine, geçmişine, fiiliyatına en uygun sistemin bu olduğu hususunun yoğun bir şekilde seçim çalışmaları sırasında işleyeceklerini ifade eden Canikli, seçimin önemli gündem maddelerinden bir tanesinin ‘başkanlık sistemi’ olduğunu kaydetti. Canikli, bu olayın sadece esasında başkanlık sistemine geçilip yeni bir sistem çıksın tartışması olmadığını dile getirdi.
“Kaçırılan çok önemli bir nokta var, biz zaten şuan itibariyle sistemimiz yarı başkanlık sistemidir” diyen Canikli, “Yarı başkanlık sisteminin çok önemli unsurlarını sistemimiz şu anda taşıyor. Bakın iki temel unsur var. Yarı başkanlık sisteminde bir tanesi parlamenter demokratik sistemlerde Cumhurbaşkanı’na verilmeyen yönetsel yetkilerin verilmesi. Bu 1982 Anayasası’yla Cumhurbaşkanı’na Türkiye’de bol miktarda verilmiştir. Her noktada cumhurbaşkanları yetkilidir. Düşünün müstakil daire başkanları ve daha üstteki başkanların atanması, onaylanması dâhil ona kadar olmak üzere inanılmaz bir yetkiyle donatılmıştır. Bakanlar Kurulu kararlarının, yönetmeliklerin, tebliğlerin yürürlüğe girilmesi için YÖK’e atama yapması, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, diğer, Yargıtay vs. tutun birçok alanda inanılmaz ve yönetsel yetkiler. Bakın temsili Cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sisteminin olduğu yani parlamenter sistemlerde kesinlikle cumhurbaşkanlarına bu tür yetkiler verilmez, bu yetkilerle donatılmaz. Birinci şartı taşıyor, çok önemli ikincisi de başkanların ya da yarı başkanların doğrudan halk tarafından seçilmesi demokrasilerde gücün kaynağı olan doğrudan halk tarafından seçilmesi daha önce yoktu ama 2010 yılında yapılan referandumdan sonra bu da geldi. Dolayısıyla iki ana unsur, iki taşıyıcı kolon, yani başkanlık sistemi için şu anda bizim anayasamıza monte edilmiş vaziyette. Ama eksik olan şu var, biz şu anda bütün hatlarımızla başkanlık sisteminin içindeyiz fakat başkanlık sistemini tamamlayacak olan özellikle çek-balans dediğimiz o sistemi sağlayacak olan bazı düzenlemeler eksik. Bir bütün olarak dizayn edilmediği için esasında onların katılması gerekir” dedi.

“Geriye Dönüşü Yok Bu İşin”

Canikli, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yetkisinin halktan alınamayacağının altını çizdi. Hiçbir siyasi iktidarın gelecekte de böyle bir düzenlemeye imza atamayacağını vurgulayan Canikli, “Bunu yapmayacağınıza göre yani Cumhurbaşkanını halk seçtiğine göre başkanlık sistemlerindeki sisteme bezer seçtiğinize göre o zaman geriye dönüş yok bu işin. Biz yarı başkanlık sistemine girmiş vaziyetteyiz zaten, gelin diğer noktalarda eksik kalan tamamlayıcı noktaları tamamlayalım” diye konuştu.
Muhalefet partilerinin ‘başkanlık sistemi diktatörlük getirir’ açıklamalarına ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalefetin bu sözleri üzerine “Yeni milli şefler ya da milli şef özentileri çıkmasın diye bu bir fırsattır” değerlendirmelerinin sorulması üzerine ise Canikli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği hususun son derece önemli olduğunun altını çizdi. Şuandaki sistemin yanlış eller tarafından tehlikeli sonuçlara götürülebileceğini vurgulayan Canikli, “Çünkü bakın parlamenter sistemlerde biliyorsunuz yasama organı ile yürütme iç içedir. Neden yürütmeyi, yani hükümeti kim kurar, çoğunluğu olan iktidar partisi kurar. Peki, Meclis’i kim yönetir, yine çoğunluğu olan iktidar grubu yönetir. Dolayısıyla aralarında çok yakın ilişki ve işbirliği söz konusu. Esas bu iki gücün birleşmesi halinde, birde güçlü bir Cumhurbaşkanı ile birleştiği takdirde esas sıkıntı o zaman oluşabilir. Yani dolayısıyla esas bu sorunların biraz önce söylemeye çalıştığımız o bu iki hususu dengeleyici yasama ile yürütme arasındaki o bağımsız birbirinden ayrı tamamen farklı güç dengesini sağlayacak mekanizmaların kurulması gerekir. Kurulmadığı takdirde yanlış isimler söz konusu olduğunda ya da o tür eylemleri olan insanlar gündeme geldiğinde çok baskıcı ve aşırı yetki kullanan Cumhurbaşkanı ve hükümetle söz konusu olabilir. Bu riske dikkat çekiyor Sayın Cumhurbaşkanımız. Şu anda bir sorun yok hükümetle Başbakan iyi anlaşıyor ve öyle bir eğilimde olmadığı için problem teşkil etmiyor ama farklı milli şef özlemi içerisinde olan anlayışlar iktidara gelirse o zaman büyük tehlike olur” ifadelerini kullandı.


“Biran Önce Başkanlık Ya Da Yarı Başkanlık Sistemine Doğru Yönelmemiz Gerekiyor”

“Eğer Cumhurbaşkanı ve Başbakan farklı siyasi partilerden ya da farklı dünya görüşlerinden oluştuğu takdirde o da çok ciddi bir çatışma ortamını oluşturabilir” diyen Bakan Canikli, açıklamasına şöyle devam etti:
“Nedeni şu bakın Başbakan’da halk tarafından doğrudan seçiliyor, Cumhurbaşkanı da yetkiyi doğrudan halk tarafından alıyor. Yani bu anlamda bakıldığında ikisi arasında yetkinin kaynağı konusunda herhangi bir farklılık söz konusu değil yani her ikisi de şunu söyleyebilir bende yetkiyi halktan alıyorum dolayısıyla yetkiyi ben kullanacağım diğeri de söyleyebilir. Son onay makamı cumhurbaşkanıdır, bellidir ama bu çatışmayı doğurabilir, şu an itibariyle bir sıkıntı yok. Neden? Sonuç itibariyle aynı yapının parçası. Hem başbakan, hem cumhurbaşkanımız aynı yapının bir parçası olduğu için dolayısıyla biran önce bu tehlikeli perspektif içeren bu yapıdan vazgeçmemiz gerekiyor ve olması gereken başkanlık ya da yarı başkanlık mekanizmasına yönelmemiz gerekiyor” diye konuştu.


“Takdir Tamamen Fidan’ın Kendisine Aittir”

Bakan Canikli, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığı ile ilgili iddialar üzerine şu açıklamayı yaptı:
“MİT Müsteşarı Hakan Fidan, diğer bütün kamu görevlileri gibi eğer isterse usulüne uygun bir şekilde elbette aday olabilir, takdir tamamen kendisine aittir. Bu konuda bizim herhangi bir şekilde yönlendirici lehte veya aleyhte bir değerlendirme yapmamız doğru değil. Sonuç itibariyle takdir tamamen kendisine aittir. O kararı da kendisi elbette verecektir ama Sayın Hakan Fidan gerçekten kendi alanında son derece başarılı hizmetlere, Türkiye açısında Türkiye’nin geleceği açısından başarılı hizmetlere imza atmış ve çok riskli ve zor dönemlerde bu görevi ifa etmiş olan bir arkadaşımız. Bunun da altının çizilmesi gerekiyor. Ama tamamen takdir, karar kendisinindir. Bu yönde tercihini kullanırsa gereken prosedür uygulanacaktır. Diğer hepsine olduğu gibi sonuçta bir karar ortaya çıkacaktır.”


“Bu Seçimlerde Ak Parti’ye Çok Büyük Bir Teveccüh Olduğu Kesin”


Canikli, bürokrasiden birçok ismin istifa ederek milletvekili adaylığı için başvuru yapacağı yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine ise, “Bütün seçimlerde bürokrasiden birçok arkadaş siyasete geçmek isteyebilir. Bu son derece doğaldır, kendi tecrübe ve birikimlerini siyasi alanda da yansıtmak isteyebilirler Ben de bürokrasiden geliyorum köken itibariyle, bu da son derece doğaldır. Siyasette her kesimden insanın bulunması gerekir, herkese ihtiyaç var orada çünkü. Bürokrasiden gelen devlet yönetimini bilen o ayrıntılara hâkim olan insanların da gelmesi gerekiyor ama tabi bunun sonuç itibariyle bir dengede olması gerekiyor. Yani hepsinin toplumun her kesiminin yansıtılması gerekir TBMM’ye, yasama organına. Zaten aday belirlemelerinde bu kriterler her zaman göz önünde bulunduruluyor. Yani öyle dengeyi bozacak şekilde yoğun bürokrasiden gelmesi ya da çok yoğun iş aleminden gelmesi örnek olarak söylüyorum yada belli bir grubun ağırlıklı olarak Meclis’te hakim olması gibi bir oluşuma duruma kesinlikle müsaade edilmez. O hassasiyet gösterilir ama bütün seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de AK Parti’ye çok büyük bir teveccüh olduğu kesin. Bürokrasi kaynaklı bir teveccühün de olacağı kesin ama şu an itibariyle bir sayı yok çünkü süre bitmedi. Önümüzdeki hafta 10’una kadar istifa etme hakları var dolayısıyla kesin sayı o zaman çıkabilir” diye konuştu.
Bank Asya Yönetimine TMSF Tarafından El Konulması
Bakan Canikli, Bank Asya yönetimine TMSF tarafından el konulmasıyla ilgili, “Burada BDDK’nın yapacağı hiç bir şey yok. Sadece yapacağı budur. Atacağı tek bir adım vardır o da bildirilmeyen 122 kişiye ait yani imtiyazlı paya sahip olan bu kişilerin ortaklık yani yönetimin belirlenmesine ilişkin haklarını fona devretmesi, fon tarafından kullanılmasıdır. BDDK da onu yapmıştır. Eğer yapmasaydı BDDK suç işlemiş olurdu” dedi.
TMSF tarafından yönetimine el konulan Bank Aysa ile ilgili tartışmalara son noktayı koyan Bakan Canikli, Bank Asya’ya el konulmasının ‘siyasi karar’ olduğu yönündeki açıklamalara ise şöyle cevap verdi:
“Bakın ben bu konuda sadece bir yorum yapmayacağım. Sadece Bankacılık Kanunu’nun 18. Maddesinin 5. Fıkrasının okuyacağım 5411 sayılı Kanun’un 18. Maddesinin 5. Fıkrası imtiyazlı paya sahip olan ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıması şarttır bu bir. İki, bakın kurucularda aranan nitelikleri kaybeden imtiyazlı paya sahip ortaklar temettü dışındaki ortaklık haklarından yararlanamaz, bu halde diğer ortaklık hakları kurumun bildirimi üzerine fon tarafından kullanılır. Fon dediği de TMSF’dir. Yani bu kadar açık bu kadar net. Şimdi öyle hale gelmiş ki bu 122 imtiyazlı paya sahip ortakla ilgili bilgiler süresinde verilmediği için ki süre verilmiş ek sürede verilmiş hatta ilave ek süre verimi talep edilmemiş. Önü açık ne zaman verileceği belli olmayan bir ifade ile talep ediyorlar. Buna rağmen bu bilgiler verilmemiş. Burada BDDK’nın yapacağı hiç bir şey yok. Sadece yapacağı budur. Atacağı tek bir adım vardır o da bildirilmeyen 122 kişiye ait yani imtiyazlı paya sahip olan bu kişilerin ortaklık yani yönetimin belirlenmesine ilişkin haklarını fona devretmesi, fon tarafından kullanılmasıdır. BDDK da onu yapmıştır. Eğer yapmasaydı BDDK suç işlemiş olurdu.”


“Önümüzdeki Günlerde Ortaya Çıkacak”

Canikli, Bank Asya yönetimine ilişkin ciddi şüphelerin ve kaygıların olduğunu da vurguladı. Banka yönetiminde bulunan kişilerde bazı şartların arandığını dile getiren Canikli, “Çünkü bunlar yönetimi belirliyor, yani bankayı yönetecek olan, bankanın adına karar alacak olan insanların seçilmesini bunlar belirliyor, bunlar tarafından seçiliyor. Bunların oranı da yüzde 63, tek başına bu 122 kişi bankanın yönetimini belirleyebiliyorlar. Dolayısıyla bunların kanunun aradığı şartlara sahip olup olmamaları son derece kritik ve hayati özellikle mal bildiriminde bulunmaları gerekiyor, Onu vermiyorlar. Ayrıca bazı suçlardan mahkûm olmaması gerekiyor; zimmet, irtikâp vs. dolandırıcı olmaması gerekiyor. Ayrıca daha önce banka batırmaması gerekiyor vs. ben ayrıntıya girmek istemiyorum. Dolayısıyla şimdi bu da son derece doğal yarın eğer bunlar daha önce geçmişte banka batırmış, bazı suçlar işlemişler, dolandırıcılık yapmışlar bunlara banka yönetimini teslim edebilir misiniz dolayısıyla yapılan işlem doğrudur hukuki bir işlemdir. Ha bundan sonra bankanın içinin gerçekten boşaltılıp boşaltılmadığı, gerçekten bazılarına kredilerin dönüşü olmayan şekilde ‘plase’ edilip edilmediği önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak. Bir takım haberler yazılıp ediliyor. Ama çok yoğun iddialar var dolayısıyla geçmişte, daha önceki dönemlerde BDDK, buna benzer işaretler var ve eğer bu tür kararları almamışsa o zaman da onların da sorgulanması gerekir. Bakın bu da çok önemli. Diyelim kamuoyundaki iddialar doğruysa, bankanın içi boşaltılmış ise ve geriye dönmeyecek olan kredilerin oranı bu kadar yükselmiş ise bu noktaya gelene kadar mutlaka ondan önce öncü bir takım işaretlerin ortaya çıkması muhtemeldir. O işaretlere bakarak bu veya başka tedbirler alınması gerekip de alınmamışsa o zaman elbette eski yönetimde söz sahibi olanlar bu karara imza atmayanlar, varsa diyorum altını çizerek elbette onların hakkında da gereği yapılacaktır” diye konuştu.
 
“Türkiye’ye Giren Tüm Oyuncakların Tamamını Tahlile Tabi Tutuyoruz”
 
Bakan Canikli, ithal oyuncakların Türkiye’ye girişleriyle ilgili olarak, “Türkiye’ye giren tüm oyuncakların tamamını tahlile tabi tutuyoruz. O kadar çok numune alıyoruz ki laboratuvarlarda birikiyor. Hepsi çok zaman alıyor. Biraz yavaşladı işler doğal olarak ve tabi bu tür eşyada gümrükte kuyrukta bekliyor. Onları depolayacak yerimiz yok. O nedenle şöyle bir karar aldık. İthalatçılar kendi depolarına götürecekler bunları ama orada muhafaza edecekler, piyasaya sürmeyecekler. İthal edilmemiş olacak” dedi. 
Bakan Canikli, “Oyuncakta büyük tehlike” başlığı ile yer alan haberlere ve şüpheli ithal oyuncakların tahlil sonuçlarının beklenmeden ithalatçısına teslim edileceği iddialarına yanıt verdi. Bu haberlerin doğru olmadığını dile getiren Bakan Canikli, “Doğru değil bakın, şimdi zaten şüpheli değil. Biz oyuncak ve bazı ürünlerin girişinde, ithalatında tümünden numune alıyoruz ve tahlile gönderiyoruz. Bunun uygulamasını iki ay önce başlattık. Türkiye’ye giren tüm oyuncaklar girerken numuneler alınıyor, ithal edilmeden önce laboratuvarlara gönderiliyor ve tahlil sonucuna göre işlem yapılıyor. Bütün oyuncaklar için bu işlem yapılınca tahlillerde bütün laboratuvarları kullanıyoruz. Şimdi sadece Bakanlığımızın laboratuvarları değil, üniversite laboratuvarları, özel laboratuarlar, tabi akredite güvenilir laboratuvarlar, tümünü kullanıyoruz. O kadar çok numune alıyoruz ki laboratuvarlarda birikiyor. Hepsi çok zaman alıyor. Biraz yavaşladı işler doğal olarak ve tabi bu tür eşyada gümrükte kuyrukta bekliyor. Onları depolayacak yerimiz yok. O nedenle şöyle bir karar aldık. İthalatçılar kendi depolarına götürecekler bunları ama orada muhafaza edecekler, piyasaya sürmeyecekler. İthal edilmemiş olacak” dedi.
Bakan Canikli, oyuncakların piyasaya sürülmesi için kesinlikle izin vermediklerini, depolama yerlerinin yetersiz olması sebebiyle ithalatçı firmalara depolamak üzere verdiklerini söyledi.

Rastgele ya da belli bir risk kriterleri kullanılarak seçilen ürünlerin değil Türkiye’ye giren tüm oyuncakların tamamını tahlile tabi tuttuklarını dile getiren Canikli, “Bakın bu aslında dünyada hiç uygulanmayan bir sistemdir. Tüketicinin bu kadar menfaatini koruyan bir uygulama dünyanın hiçbir yerinde yok. AB dışındaki tüm giren ürünlerin tamamını tahlile tabi tutuyoruz ve bu uygulamayı iki ay önce başlattık. Ha şu soru gelebilir. Peki, siz o malları verdiniz ithalatçıya, o da deposuna konulmak üzere, götürüp onu piyasaya verebilir mi? Veremez neden? Çünkü henüz ithali gerçekleşmediği için kaçakçılık fiili oluşturur. Hapis cezası gerektirir ve ayrıca çok ciddi para cezası gerektirir. Bunu yapan bir kişi ticari hayatını daha devam ettiremez, iflah olmaz yani. O yüzden böyle bir risk yok” şeklinde konuştu.


“Depo İmkânından Yararlanıyoruz”

İthalatçının oyuncakları ithalat işlemleri tamamlanmadığı için piyasaya süremediğini vurgulayan Bakan Canikli, şunları kaydetti:
“Sadece onun depo imkânından yararlanıyoruz. Çünkü mallar birikti kuyruklarda depolarda. Laboratuvarlar tabi yetiştiremiyor, onların da kapasitesi sınırlı. Çünkü bugüne kadar böyle bir işlem yok. İlk defa böyle bir adım atıyoruz. Yani amacımızda içeriye bu mal girdikten sonra tüketici rahat bir şekilde en ufak bir kaygı, kuşku olmadan tüketebilsin ve insanımıza zararlı ürünler sattırmayalım. Bu hassasiyet içerisinde hareket ediyoruz” ifadelerini kullandı.