Bakan Tüfenkci : AB ile Kazan-Kazan iliskisini sürdürmek istiyoruz

Bakanı Tüfenkci, Bloomberg HT canlı yayınında Ali Çağatay’ın sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

24 Mart 2017

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Bloomberg HT canlı yayınında Ali Çağatay’ın sorularını yanıtladı.
 
Programın konu başlıkları arasında Rusya ile yaşanan domates krizi, AB ile ilişkiler, sicil affı, emlak sektöründeki düzenleme, gümrük kapılarındaki son durum ve referandum süreci yer aldı.  
 
Bakan Tüfenkci’nin konuşması şöyle:
 
Rusya ile süreç nereye doğru gidiyor?
 
Rusya Türkiye ilişkileri normalleşen bir ilişki süreci yaşıyor. Bildiğiniz gibi 24 Kasım 2015 tarihi itibari ile yaşadığımız uçak krizi 1 Ocak 2016 tarihi itibari ile özellikle meyve ve sebzeleri içeren bazı ürünlere ihracat kısıtlaması uygulaması sonucunu doğurdu. Tabi bu süreç Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetimizin girişimleri ile bugünlere kadar geldi ve artan da bir ivme kazandı. Zaten iyileşme ile beraber özellikle Rusya bazı tarım ürünlerindeki kısıtları kaldırdı ve ihracatımız normal seyirlere doğru gelmeye başladı. Rusya bizim önemli bir ticari partnerimiz.
 
Domates Rusya’ya ihraç ettiğimiz önemli bir tarım ürünümüz. Domates ve salatalığımızın %47 sini Rusya’ya ihraç ediyorduk. Ama Rusya süreç iyileşmesine ve ilişkiler gelişmesine rağmen bu ürünlerdeki kısıtlamasını devam ettiriyor. Yaptığımız domates ihracatının %75 i geriledi. Bu gerilemeye rağmen toplam domates ihracatımız %17 azaldı. Demek ki bizim ihracatçımız yeni pazarlar bularak ihracatını devam ettiriyor. Biz iki ülkenin de menfaatine davranmasını bekliyoruz. Rusya’dan bu alandaki kısıtlamaları kaldırmasını ve iki ülkenin kazan kazan politikasına uygun olarak, iki ülkenin de halkının kazanacağı bir noktaya gelmesi.
 
2017 yılının ilk iki ayına baktığımızda 2016 yılının ilk iki ayına göre ihracatımızı %40 arttırdık ve 321 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Bunun 7 milyon dolarlık kısmı ihracat kısıtlamalarının kaldırıldığı ürünlerde oldu. Domates ve salatalığa konulan kısıtlama kalkarsa ihracatımız daha da artar.

​​

Bankalarla olan sicil affı süreci

 
Piyasadan esnafımızdan tüccarımızdan gelen talepler doğrultusunda Bankalar Birliği ile görüştük. Bu düzenleme bankaların da önerileri alınarak meclisten geçirildi. Ama baktığımız zaman birçok bankanın bu düzenlemeleri dikkate almakta zorlandığını görüyoruz. Biz orda çok net bir şey söyledik. Dedik ki siz 27 Ocak 2017 tarihinden itibaren 6 ay içerisinde geçmiş çek ve senetlerini ödeyemeyen esnafımızın bu çekleri ödediği takdirde yeni kredilere imkân tanıyın.
 
Duruma baktığımız da kişi senedini çekini geç ödemiş ama ödemiş. Bankaya gittiğinde sen riskli gruptasın diye kredi vermiyor. Bu gerekçelerle kredi vermemezlik yapılmaması lazım. Biz bu yasayı bankalarla görüşerek ve önerileri ile çıkarttık. Altına da bir hüküm koyduk dedik ki: Bu tür kredileri veren ya da yapılandıranlar da zimmet suçundan yargılanmaz. Bu düzenlemeyi de hayata geçirdik. Ne dedilerse biz o şekli ile yaptık. O zaman şartları taşıyan kişilerin yapılandırmalarının yapılması lazım. Yapılandırma yapıyorlarsa yeni kredi taleplerini de bu hükme dayanarak geri çevirmemeleri lazım. Dolayısı ile biz gerek BDDK’ya gerekse Bakanlığımızın Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü’ ne gelen şikâyetleri değerlendirip yaptırım yapabiliriz. Ama bizi bu konuda zorlamayın diyoruz. Yorumlarınızı ve uygulamalarınızı vatandaşın, tüccarın, esnafın, sanayicinin lehine kullanın çünkü biz ticaret erbabı olarak bankalarla birlikte hepimiz aynı gemideyiz. Bir taraf batarsa sizin de ilerde zarar görmemeniz mümkün değil. Bu konuda bankalarımızın duyarlılığını ve hassasiyetini artırmamız lazım aksi takdirde az önce de ifade ettiğim gibi yaptırımları da devreye sokmak lazım.
 
Bu yaptırımlar ne olabilir?

Teftiş edersin, BDDK ile onların yaptırımlarını kullanırsın. Bir tüketici olarak şartları taşıdığınız halde sicilinizi silmeyip kredi talebiniz bu gerekçelerle geri çevriliyorsa. Bu anlamı ile biz o bankayı teftiş edebiliriz. Bu protokol değil yani bu yasayı çıkarırken biz onlarla istişare halinde çıkardık ve onların önerdiği metni hayata geçirdik. Dolayısıyla bizim onlardan şunu bekleme hakkımız var bu metni siz önerdiniz, siz bu şekliyle düzenlerseniz sıkıntı olmaz dediniz. Dolayısıyla sizin o sözü yerine getirmenizi bekleriz.
 
Sicil affıyla ilgili ciddi şikayetler geliyor
 
Konuyla ilgili ciddi anlamda şikâyetler geliyor. Geçmişte adamın kredi kartı var zamanında unutkanlıkla 2 ay sonra ödemişim ama ödedim diyor.  Ben şimdi faizsiz kredi talebinde bulundum faizsiz kredi çıktı. Şimdi benim sicilimde göründüğü için bunu bahane ederek bana kredi vermek istemiyorlar. Hâlbuki orda kredi garanti fonu da devrede adamın tüm teminatları var. Sırf bu yüzden vermemeleri doğru değil işte.
 
Veya adam geçmişte bir çekini ve ya bir kaç çekini zamanında ödememiş ama sonrasında ödemiş ve o çekleri geri almış. Sistemde zamanında ödememiş göründüğü için yeni kredi talebine bankalar olumsuz cevap veriyor. Bu üzücü bir şey. Yine bir başka şikayetçi diyor ki, benim şuan durumum çok iyi. Geçmişte sıkıntılarım vardı borcumu yapılandırdılar, bankayla anlaştık ve netice itibariyle belirledikleri ay ödemelerini yapıyorum ama yeni kredi taleplerimi sırf bu nedenle geri çeviriyorlar. Şimdi gerçekten istedikleri teminatları verebilecek konumdayım diyor. Bu konuma gelen bir insana ya da firmaya da; bankaların, hem yapılandırıyorsun hem diğer şartları yerine getiriyorsa o firmaya işlerini büyütecek imkânları sunmamak doğru bir yaklaşım değil.
 
Bunun gibi yüzlerce mail geliyor, yüzlerce şikayet mektubu geliyor ve gittiğimiz esnaf ziyaretlerinde de bu tür esnaf şikayetleri geliyor. Orta ve küçük ölçekli işletmelerin bu nedenle geri döndürülmeleri doğru değil zaten o işletmeler zor durumda olmasa 30 bin-20 bin TL ‘lik faizsiz kredilere talepte bulunmaz. Dolayısıyla bu çıkmışsa faizini biz karşılıyorsak kredi garanti fonuyla da garanti veriyorsak bankalarında bu anlamda biraz daha esnek davranması elbette ki reel sektör adına, işletmelerimiz adına beklenir.
 
Bilançolarına baktığımızda, kar oranlarına baktığımızda belki herkes daha fazla kar etmek ister. Biz zaten bankacılık siteminin genel esaslarını bozmak istemiyoruz. Biz sadece küçük esnafa ve tüccarlarımıza, küçük işletmelerimize ve sanayicilerimize pozitif ayrımcılık bekliyoruz. Ve ayrıca faizler noktasında da yüksekliğini Cumhurbaşkanımız en üst düzeyde söylüyor bizlerde aynı fikirdeyiz.
 
Bakanlarımıza uyguladıkları çifte standartı tüm dünya görmüş oldu
 
Almanya’nın Hollanda’nın İsveç’in takınmış olduğu tavrı biz ibretle izliyoruz. Yıllarca bize demokrasi diye insan hakları diye evrensel haklar diye ifade ettikleri, ifade özgürlüğü de dahil olmak üzere bütün değerlerin yerle bir olduğunu, bir anda maskelerinin düştüğünü en azından bizim bakanlarımıza karşı uyguladıkları çifte standartı görmüş olduk. Tüm dünya da görmüş oldu.
 
İfade hürriyetinden bahsedenler, Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve diğer bakanlarımızın gidip Türkiye’ de ki bir anayasa değişikliğini anlatmaları kadar doğal ve ifade hürriyetinin tamda karşılığı olan bir eylemi yasaklamaları onların ne kadar samimi olduğunu göstermeleri bakımından önemli.
Ama biz zaten gereken duruşu siyasi ve hukuki olarak gösterdik. Göstermeye de davam ediyoruz.
Biz halkların zararına olan bir ekonomik yaptırımı ve ya ekonomik ilişkilerin bozulması noktasında da düşünmüyoruz ve bu noktada da bizim Avrupa birliği en fazla ihracat yaptığımız ama aynı zamanda da en fazla ithalat yaptığımız ülkelerin de başında geliyor.
 
Dolayısıyla burada kazan kazan mantığı var. Avrupa bize ihraç yaparken kazanmıyor değil. Dolayısıyla bizim ekonomi dinamiğimiz Avrupa pazarı için de çok önemli. 80 milyonluk bir ülkeden bahsediyorsunuz. Ve bu genç nüfusu barındıran bir ülke sürekli çalışan, üreten ve çarkları dönen bir ülke ve dolayısıyla Avrupa anlamında Türkiye kolay kolay vazgeçilebilecek bir ülke ekonomik anlamda değil.
 
Avrupa Birliği ile gümrük birliğinin güncellenmesi noktasında ki adımları dikkatle izliyoruz. Ekonomi Bakanlığımızı takip ediyoruz ve netice itibari ile bugün ki rakamlardan daha ileriye taşımak istiyoruz ticaretimizi. Elbette ki gerekli siyasi tavrı, hukuki tavrı hükümet olarak zaten gösteriyoruz biraz önce de söylediğimiz gibi yapılanları da asla unutmayacağız. Ama ticaret noktasında, ihracat ve ithalat noktasında karşılıklı kazan kazan ilkesini de sürdürmeye devam edeceğiz. Baktığımız zaman da rakamlar bunu gösteriyor
2016 yılında gerçekleştirdiğimiz 198,6 milyar dolarlık ithalatımızın 77,5 milyar dolarını yani %39’ unu biz Avrupa Birliği ülkelerinden yapmışız. Yine AB ülkelerinden gerçekleştirdiğimiz ithalat 2015 yılında  %1,5 oranında gerilese de rakam olarak bu sevinenin çok daha yükseldiğini görüyoruz. 2017 yılının Ocak-Şubat bir önce ki yılın aynı dönemine kıyasla Avrupa Birliği ülkelerine gerçekleştirdiğimiz ihracatta artış ise % 3,8 olmuştur. İthalattaki artışta % 3,9 olmuştur. Dolayısıyla karşılıklı ciddi ilişki var bu ticaret hacmi noktasında da Avrupa Birliği ülkelerinin de Türkiye’nin de artırma noktasında gerçekten bir iradesi var.
 
Emlak Piyasası için yönetmelik hazırlıyoruz
 
Türkiye için emlak piyasası gerçekten önemli konut üretimi ve ya iş yeri üretimi çok önemli. Emlak piyasasının düzenlenmesi, emlak ticaretinin disipline edilmesi, Türkiye’de bu piyasanın gelişme noktasında da önemli. Biz özellikle bu kapsamda hazırlıkları devam eden yönetmelik çalışmasıyla taşınmaza yönelik aracılık ve danışmanlık faaliyetlerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesini hedeflemekteyiz.
 
Yönetmelik taslağının taşınmaz ticaretiyle iştigal edecek kişilerde aranacak şartlar, bunların çalışmaları yürütülecek faaliyetler ve uymakla yükümlü bulundukları kurallar gibi hususları kapsamakta.
Bir kere taşınmaz ticareti ile iştigal edebilecek kişilerin niteliklerini belirleyeceğiz her önüne gelen ben emlakçıyım ve ya bu işin ticaretini yapıyorum diyemeyecek. Belli bir nitelik arayacağız.
Taşınmaz ticareti iştigal edebilmek için alınması gereken eğitim ve sertifikaların nasıl olması gerekiyor, hangi belgeler aranması gerekiyor bunu düzenleyeceğiz. Bu belgeleri kimler verecek onları belirleyeceğiz. Özel sektör mü kamu mu yoksa birlikte mi verecekler şu an da kamuoyu görüşüne açtık, istişare ediyoruz.
Yine taşınmaz ticaretiyle iştigal edenlerle müşteri arasında yapılan Sözleşmelerin içeriğini orada ki güvenceleri orada komisyoncuların veya bu ticareti yapanların almış oldukları komisyon ücretlerini belirleyeceğiz.
 
Genel itibariyle bu piyasalarda çok şikayet olan bir konu. Bu noktada düzenlemeler gerçekleştirmiş olacağız. Yine taşınmaz ticareti yapılan işletmeler var, şimdi tüzel kişiliği kazanmış şirketler aracılığı ile de emlak ticareti yapılıyor o şirketlerde aranan şartlar ortaklık yapıları temsilcilerine ilişkin düzenlemeleri gerçekleştireceğiz. En sonda tanınmaz ticaretindeki sorunların ve teminatların belirlenmesi noktasında sorumlusunuz. Yanlış bilgi verdiniz suiistimal veya yanıltıcı beyanlarda bulunduğunuzda veya fahiş ücretler aldınız alıcıyı, satıcıyı aldattınız. Bu noktada ne gibi bir sorumluluk var neleri teminat göstermeleri lazım bunlarla ilgilide bir düzenlemeyi hayata geçireceğiz.
Bu piyasayı disipline edip daha da geliştireceğiz. Satıcılara ve alıcılara da bir güven unsuru getirmiş olacağız. Çünkü insanlar alırken hep ben yanıldım mı komisyoncu ya da satıcı beni yanılttı mı diye düşünür. Biz bunları ortadan kaldırıp hem mesleğe bir itibar kazandırıp hem de alıcı satıcı arasındaki ilişkileri düzenlemek istiyoruz.
Bu ile uğraşanların sorumlulukları da yok. Adam kurumlarca sertifikalandırılmazsa sadece bir vergi tabelası asarak ben bu meslektenim ya da emlak komisyonculuğu yapıyorum dediğinde bu noktada yapmış olduğu bir suiistimalin ödeyeceği bir mercisi yok,  sorumlusu yok. Genel hükümler çerçevesinde elbette ki sorumlulukları var borçlar kanunu noktasında ceza kanunu noktasında sorumlulukları var. Ama tazmin noktasında, teminatları veya güven verici unsurları konusunda piyasada eksiklik var.
Meslek kuruluşlarının dernekleri var. Şu anda onların da disipline edilip oda altında ya da birlik altında toplanması söz konusu. Ama bir karar verilmedi. Kamuoyu görüşüne göre disipline edilmesi planlanıyor, ona göre düzenleyeceğiz.

Gümrük kapıları

Ülkemizin kara hudut kapıları arasında yer alan 30 gümrük kapısından 17 si şu anda aktif halde. Esendere gümrük kapımızı açtık, inşallah 7 Nisan’da Başbakanımızın Hakkari ziyaretinde Başbakanımızın uğurlu elleriyle fiilen açılışını yapacağız. İhracatımızı artıran ve bölgesine zenginlik ve canlılık getiren bir kapı olacak. Özellikle Hakkari bölgesinde ve Çukurca’da terörden etkilenen bölgede sınır ticareti çok önemli, Esendere sınır ticaretinin sağlıklı ve güvenli şartlarda yapılmasına da imkan tanıyan bir kapı olarak da hayata geçti.
Biz halkalı gümrüğümüzü de modern bir alana taşıdık onun da açılışı oldu ama onun da açılışını ileriki bir zamanda yapacağız. Bu gümrüğümüz de Avrupa’ya yapılan ihracatta önemli bir yük üstlenmektedir. Yine bu noktada Hamzabeyli sınır kapımızı yeniden modernize bir şekilde yapıyoruz. Bunun kararını aldık proje bitti ihaleye çıkacağız.
Sarp sınır kapımızın ihalesi ve yer teslimi bitti, inşaatı da devam ediyor. İnşallah 1 yıl içerisinde de modern bir sınır kapısını oraya yapmış olacağız. Habur gümrük kapımızı yeniden modernize ediyoruz. Kapıkule modern bir kapımız. Biz bu noktada Van’a İran’ a açılacak yeni bir kapı yapıyoruz. Kapıköy, gerçekten güzel ve modern bir kapı, orada Van’ın gelişmesi ve değişmesine yardımcı olacak. Şimdi Nevruz dönemi, İranlıların büyük bir kısmı Van’a gelerek alış veriş yapıyorlar. Hem de bayramı Van’da geçiyorlar. Dolayısıyla o bölge ticareti için, İran’a olan ithalat ve ihracat bakımından önemli, inşallah bu kapımızı da 2018 in başında hayata geçirmiş olacağız. İpsala kapımızı da modern bir şekilde yapıyoruz. Diğer kapılarımızı da restorasyona tabi tutup daha işlevsel bir hale getiriyoruz.

Tüm kapılara plaka tanıma sistemi

Kapıların güvenliği noktasında da samimi olarak söylüyorum son teknolojiyi kullanıyoruz. Bütün kapılarda plaka okuma sistemini hayata geçiriyoruz, ihalesi bitti.   5-6 ay içerisinde plaka okuma sistemine geçecek. Bu güvenlik açısından ve işlemlerin hızlanması açısından fayda sağlayacak.
Önceden muhafaza memuru evrakları alıyordu, işlemini yapıyordu sonra kapıdan içeri alıyordu. Şimdi plakayı okur okumaz plaka bilgileri görünecek. Biz İçişleri Bakanlığı ile de entegre çalışarak karşılıklı verileri açıyoruz. Bu noktada pasaport bilgileri de entegre olacağı için sadece polisin yaptığı kayıtla içeri giriş ve dışarı çıkışları kolaylaştırmış biçimde hayata geçirmiş olacağız.
Biz TOKİ ile İstanbul’u rahatlatmak istiyoruz. Bu ithalat ve ihracatçımız için sıkıntı oluşturduğu gibi İstanbul için de sıkıntı oluşturuyor. TOKİ ile yaptığımız görüşmeler bitmek üzere, hem Avrupa hem de Anadolu yakasında lojistik ticaret merkezlerinin de içinde olacağı büyük bir alan yapacağız. Bu da 2 sene içerisinde yapılmış olur.

Bu sistemin boşluğundan faydalananlar sistem devam etsin diyor

Baktığımız zaman gerçekten cumhurbaşkanımızın sahaya çıkması ile beraber sahanın hareketlendiğini bu kafa karışıklıklarının azaldığını görüyoruz. Hızla kararsızların oranının düştüğünü de görüyoruz. İnsanlar ilk başta anlamakta zorlansa da anlatılmakta zorlanılsa da baktığımız zaman sahaya çıkmakla beraber kafaların netleştiğini görüyoruz.
Onlar diyorlar ki eski Türkiye devam etsin. Eskisi ile yapılabilecekleri söylüyoruz. Türkiye eğer ihracatını artırmak istiyorsa, biraz önce saydığımız hizmetleri daha hızlı yapmak istiyorsa, milli gelirini artırmak istiyorsa ki bunu Türk halkı hak ediyor bizim bunu yapabilmemiz için yeni bir sisteme geçmemiz lazım. Yani bu araba ancak bu kadar gidebiliyor. Ama biz istiyoruz ki artık Türkiye’nin enerjisi boşa gitmesin, arabayı değiştirelim. Dünyanın hızına yetişelim.
 
Sistemin arızaları ile bu ülkenin kaynakları heba oluyor. İnsan kaynakları heba oluyor, sermayesi heba oluyor, enerjisi heba oluyor. Birbirleriyle uğraştırılmaktan, ötekileştirilmekten, kardeşi kardeşe düşürmekten ilerleyemiyoruz. Çünkü bu sistem manipülasyonlara, koalisyonlara açık bir sistem. Türkiye rekabet edebilecek bir konuma gelsin, güçlü iktidar olsun, istikrarlı yönetimler olsun. Yatırımcı geldiğinde Türkiye’nin önünü görebilsin 5 yılda kim yönetecek, insanlar neyle karşılaşacak bunları bilebilsin. Ve bu yönetim iki dönem üst üste 10 yıl ile sınırlandırılıyor. Diyor ki kardeşim sen 10 yılda bu ülke için nasıl hizmet edeceksen buyur gel et ama 10 yıldan sonra kusura bakma yeni insanlar gelsin diyor. Sistem bunu söylüyor. Yani biz artık insanlar kendi vasıfları ile ve ya kendi becerileri ile kurumsal olarak sistemi düzenlediğimizden artık o sistemin başına kim gelirse gelsin becerisini orada göstersin. Sistemin gücü ile beraber Türkiye’yi 3-5 kat büyütsün. Ve Türk halkının refah düzeyini daha da arttırsın. Şimdi bakıyoruz muhalefet onun için hayır diyor. Neye hayır dediğini bilmiyoruz. Demek ki bu sistemden faydalananlar bu sistemin kaymağını yiyenler bu sistemin boşluğundan faydalananlar sistem devam etsin diyor. Oysa biz diyoruz ki bu sistem artık demode oldu. Bu sistem her 10 yılda bir darbe üretti. Bu milletin emeğini boşa çıkarttı.  Diyoruz ki bundan sonra gelecek kuşaklar bir daha böyle sorunlarla enerjilerini harcamasın ARGE ile uğraşsınlar, yeni icatlarla uğraşsınlar hayattan keyif alsınlar, doğayla, kültürle uğraşsınlar ama birbirleri ile uğraşmasınlar. Çünkü Cumhurbaşkanlığı sistemi aynı zamanda birliği beraberliği de kendiliğinden getiriyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde %51 i alamayan kimse iktidara gelemiyor. Milletin ortalamasını yakalayamayan hiçbir lider iktidara gelemiyor. Dolayısı ile eğer tabanda bu birliği uzlaşmayı sağlıyorsa Türkiye’nin ortalamasını yakalaması lazım germemesi lazım. Bu sistem dolayısı ile tabanda da birliği ve uzlaşmayı kendiliğinden getiriyor.
 
Cumhurbaşkanlığı sisteminde ötekileştirme, dışlama diye bir şey yok
 
Demokrasilerde şu anda da parlamenter sistemde de %45 i yakalayan her parti tek başına iktidarı alıyor. Dolayısı ile %55 i ötekileştirmiş mi oluyor öyle bir şey yok. Yani siz Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde de %50 + 1 i yakaladığınızda iktidar oluyorsunuz ve yönetiyorsunuz. Bütün ülkenin iktidarı oluyorsunuz. Bütün ülkenin Cumhurbaşkanı oluyorsunuz bütün ülkenin insanların kardeşliğinden, birliğinden, beraberliğinden sorumlu ve inançlarını, mezheplerini, meşreplerini ve özgürlüklerini korumakla mükellef oluyorsun. Dolayısıyla senin vatandaşın, ötekileştirme dışlama diye bir şey yok. Nasıl ki parlamenter sistemde %45 ile geldiğinde diğerlerini ötekileştirmiyorsan, Cumhurbaşkanlığı sisteminde de aynı mantık var. Ben olaya istikrar noktasından bakıyorum. Bu coğrafya gerçekten önemli bir coğrafya. Ve bu coğrafyada güçlü iktidarlar ve güçlü milletler ancak ayakta durabilir. Türkiye bölgesinde umut olmak istiyorsa, bölgesinde lider olmak istiyorsa, bölgesinde sözü dinlenebilir bir ülke olmak istiyorsa mutlaka güçlü yönetimlerle yönetilmesi lazım.
Onun için güçlü bir meclis, güçlü bir yönetim ve güçlü bir yargı çok çok önemli.
 
Yargı hem bağımsız hem tarafsız olacak
 
Düşünün 1982 Anayasası ile yapılan yargı değişikliğinde yargının bağımsız olduğu getiriliyor. Biz şimdi cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yargı tarafsız da olmalı diyoruz. Yargının tarafsız olmasından kim, niye rahatsız oluyor. Yargının ülkede niye tarafsız olmadığını şöyle ifade edeyim. Hatırlayın Yargıtay başkanları, Danıştay başkanları, Anayasa Mahkemesi başkanları kendi işlerini bırakır, TV’de, basında toplum mühendisliği yaparlardı. Siyasi düşüncelerini açıklarlardı, bunu da hukuk kılıfı altına sokmaya çalışırlardı. Şimdi biz diyoruz ki bağımsız olsunlar ve tarafsız olsunlar. Ama biz bakıyoruz ki hayır diyenler bundan rahatsız oluyor.
Yargının bağımsız olmasının sana ne zararı var?
 
Mesele Türkiye’nin birliği, beraberliği meselesi
 
Burada uzlaşma bekleniyor. Biliyorsunuz bu anayasa değişikliğini biz milletin huzuruna getirmek için MHP ile uzlaştık ve ortak metin olarak ortaya getirdik. İsterdik ki muhalefet de CHP ve HDP de bu noktada katkı versinler. Bu noktada değişikliği duyar duymaz “biz buna karşıyız “ demek yerine ciddi anlamda ne katkı verebiliriz diye düşünebilirlerdi, toptan bir anayasa değişikliği de önerebilirlerdi ama bunu yapmadılar.
O gün mecliste hatırlayın, metni Anayasa Mahkemesine götüreceğiz diyenler metin meclisten geçtikten sonra Anayasa Mahkemesi akıllarına bile gelmedi. Başlarda bu bir rejim değişikliğidir diyenlerin şimdi sesi çıkmıyor. Onlar da bunun bir sistem değişikliği olduğunu anladılar.
Ama şunu duyuyoruz, gittikleri yerlerde “sizin muhtarlığınızı bir sözüyle elinizden alacaklar”, “ otobüs durakları iptal olacak” gibi gerçekten gözümüzün içine baka baka alay eder gibi ne metinlerde olmayan şeyleri gerçek gibi anlatıyorlar.
Tıpkı gençlerin önünü açmak için yaptığımız değişiklikte olduğu gibi. Biz gençlerimize güveniyoruz. Seçme yaşını 18’e indirmiştik, biz istedik ki seçilmiş yaşını da 18’e insin. 19 yaşında, 20, 21, 22, 23 yaşında da eğitimi ve kabiliyeti varsa, önünü açalım, mecliste de temsil ettiği kitleyi temsil edebilsin. Şimdi diyorlar ki bunlar kendi çocuklarını milletvekili yapmak istiyorlar. Akla ziyan şeyler. Dolayısıyla bunların hayır dedikleri şeylere neden hayır dediklerini anlamakta zorlanıyoruz. Bunu bir parti meselesi olarak anladıkları için hayır dediklerini düşünüyorum, esasında bu bir memleket meselesi. Türkiye’nin birliği, beraberliği meselesi.