Bakan Yazıcı, İstanbul'da Uluslararası İş Forumu'nda

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, ''Libya için ayağa kalkanların Suriye'deki katliamlar karşısında sessiz ve tepkisiz kalması, insanlık vicdanında tamiri zor yaralar açmaktadır'' dedi.

13 Eylül 2012

 Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, ''Libya için ayağa kalkanların Suriye'deki katliamlar karşısında sessiz ve tepkisiz kalması, insanlık vicdanında tamiri zor yaralar açmaktadır'' dedi.
TOBB tarafından düzenlenen Uluslararası İş Forumu'nda konuşan Yazıcı, bugünün dünyasının sosyal ve siyasi açıdan çeşitli değişimler ve dönüşümler geçirdiğini, yeni dengeler oluştuğunu ve yapıların yeniden şekillendiğini söyledi.
Değişimlerin, yapısı itibariyle birtakım sıkıntıları da beraberinde getirdiğine dikkati çeken Yazıcı, böyle zamanlarda riskleri görme, fırsatları değerlendirmenin aynı ölçüde değerli olduğunu kaydetti.
''Şüphesiz ki ancak dönüşümü yakalayan toplumlar yeni uluslararası sistemin inşasında söz sahibi olacaklardır'' diyen Yazıcı, değişimi öngörüp politikalarını ona göre belirleyenlerin, riskleri fırsata çevireceklerini, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin bu çerçevede değerlendirildiği zaman daha bir anlam kazanacağını aktardı.
2010'da Tunus'ta başlayarak Mısır'a ve tüm bölgeye yayılan halk hareketlerinin, bölgede sadece rejimleri değiştirmekle kalmayıp, Orta Doğu'ya uzun yıllardır hakim olan yönetim anlayışının dönüşümüne kapı araladığını belirten Yazıcı, Tunus'ta, Mısır'da ve Libya'da yaşananların, artık otoriter rejimlere yer olmadığını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.
'Küresel refah ve istikrar, bölgesel refah ve istikrar, tek tek ülkelerin huzur ve barışıyla yakından bağlantılıdır. Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar gibi çalkantılı bir coğrafyanın ve aynı zamanda dünyanın en önemli ticaret ve enerji hatlarının kesiştiği bir kavşak noktasında yer almaktadır'' diyen Bakan Yazıcı, Türkiye'nin bu anlamda, zor ama bir o kadar da fırsatlarla dolu bir coğrafyada bulunduğunu, bölgede barışı, istikrarı, dayanışmayı ve demokrasiyi savunduklarını söyledi.
-''Suriye'nin refah ve huzurunu Türkiye'ninki ile eşdeğer görüyoruz''-
Yazıcı, bölgedeki sorunların çözümü halinde sadece Türkiye'nin değil, bölgedeki tüm ülkelerin kazanacağını her zaman güçlü biçimde ifade ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:
''Mısır, Tunus ve Libya acılı, sancılı bir dönemin ardından, yeni ve farklı bir geleceğe doğru yol almaya başladılar. Bir süredir benzer acıların, benzer sancıların Suriye'de de yaşandığına şahit oluyoruz. Libya için ayağa kalkanların Suriye'deki katliamlar karşısında sessiz ve tepkisiz kalması, insanlık vicdanında tamiri zor yaralar açmaktadır. Hiç şüphesiz Suriye'de yaşananlar sadece Ortadoğu'nun değil, bölgemizin ve dünyanın sorunudur. Suriye'nin refah ve huzurunu Türkiye'nin refah ve huzuruyla eşdeğer görüyor. Bu amaçla acilen huzur ve istikrarın temin edilmesi için gayret gösteriyoruz. Bizim hiçbir ülkenin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Bölgemizde ve dünyada hiçbir ülkeye çıkar kaygısıyla bakmadık. Bizim için esas olan insani değerlerdir. İnsani değerler, çıkarlara göre farklılaşmayan evrensel değerlerdir.''
Yazıcı, bu değerlerin, yönetim kavramlarının içeriğine derinlik kazandırdığını ve kurulacak yapıları güçlü hale getirdiğini söyledi.
Dünyada öznesi insan olan sorun alanlarına bu vizyonla bakmayanların, yanılgı içinde olduğunu vurgulayan Yazıcı, bölgede yaşanan değişimden korkmamak, aksine bunu tüm dünya için bir fırsat olarak görerek desteklemek ve kolaylaştırmak gerektiğini kaydetti.
Bakan Yazıcı, kürsel krizle boğuşan dünyada  insanlar ve halklar dikkate alınmadan, insana insan olduğu için değer verilmeden, küresel refaha ulaşmak ve küresel barışı tesis etmenin mümkün olmadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Son küresel ekonomik krizin dünyaya verdiği ders de aslında budur. Dünya ülkeleri olarak karşı karşıya kaldığımız çok önemli sorunlar, çetin sınavlar var. Yoksulluk, açlık, gıda güvenliği, kamu sağlığı, sosyal güvenlik ve işsizlik gibi sorunlar, küresel kriz süreciyle birlikte daha da ağırlaşıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde esen hafif bir rüzgar, dünya genelinde bir fırtınaya dönüşebilmektedir. Türkçede bir söz vardır. Bir musibet bin nasihatten iyidir. Krizin bize öğrettiği veya yeniden hatırlattığı ilk ve önemli bilgi, dünya ülkelerinin aynı kaderi paylaştıklarıdır. Dünya ekonomisinin öncelikli problemi, adaletli bir ekonomik yapının mevcut olmamasıdır.
Üç kıtada farklı kültür, inanç mensubu bölgeleri 600 yıl yöneten Osmanlı Devleti'nde ekonomik kriz yaşanmamasının nedeni sosyal refah ve adalettir. Bugün, Dünyanın bir tarafında aşırı tüketim, israf ve lüks hüküm sürerken, Somali'de günlerce yiyecek hiçbir şey bulamayan çocuklar yaşamaya çalışmaktadır. Bugün dünya nüfusu 7 milyar olarak kabul ediliyor.''
-Dünya nüfusunun yüzde 46'sı günlük 2 dolar yoksulluk sınırının altında yaşıyor''-
Yazıcı, dünya nüfusunun yüzde 46'sının, yani 2 milyar 500 milyon insanın, Dünya Bankası tarafından belirlenen günlük 2 dolar olan yoksulluk sınırının altında yaşadığını belirterek, ''1 milyar 200 milyon insan ise günlük 1 dolar olan açlık sınırının altında yaşamını sürdürmektedir. Her yıl yaklaşık 18 milyon insan, yoksulluğa bağlı sebeplerden dolayı çok erken yaşta ölmektedir. Bu rakam, toplam insan ölümlerinin üçte birine eşittir. Her gün 50 bin insan yoksulluğa bağlı sebeplerden dolayı ölmektedir. Bu sayının 34 binini 5 yaşın altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Dünyada hala 1 milyar insan içme suyuna ulaşamıyor. 2,6 milyarı aşkın kişi de temel sağlık korumasından yoksun durumda'' diye konuştu.
Dünya nüfusunun önemli bir bölümünün en temel ihtiyaçlarını bile karşılamada sıkıntı yaşarken, küresel refahtan söz etmenin doğru olamayacağını ifade eden Yazıcı, dünya bu durumu görmezden geldiği müddetçe, hiçbir ülkenin kendi refahını sağlayamayacağını kaydetti.
-Küresel zenginliğin yüzde 64'üne dünya nüfusunun yüzde 14'ü sahiptir''-
Yazıcı, 184 ülkeden oluşan dünya ekonomisinin büyüklüğünün 2011 yılında yaklaşık 70 trilyon dolar olduğunu vurgulayarak, bu ekonomik büyüklüğün yaklaşık yüzde 64'ünün yani 45 trilyon dolarının 34 ülkeden oluşan gelişmiş ekonomiler, geri kalan yüzde 36'lık kısmının yani 25 trilyon dolarının 150 ülkeden oluşan gelişmekte olan ülkelerce paylaşıldığını anlattı.
''Bu paylaşıma dünya nüfusu açısından baktığımızda, gelişmiş kabul edilen 34 ülkenin nüfusu yaklaşık 1 milyar, gelişmekte olan 150 ülkenin nüfusu ise 6 milyardır. Yani, Küresel zenginliğin yaklaşık yüzde 64'üne dünya nüfusunun yüzde 14'ü sahiptir. Geri kalan yüzde 36'lık katma değer (refah, zenginlik) ise dünya nüfusunun  yüzde 86'sı tarafından paylaşılmaktadır'' diyen Yazıcı, sadece bu orandan hareketle dünya refahının çok adaletsiz bir dağılıma sahip olduğunu ve bugün yaşanan küresel krizin kaynağının da esas itibariyle buralarda gizli olduğunu belirtti.
Yazıcı, ''O  halde çözüme de yine buradan hareketle ulaşabiliriz. Sosyal adaletin, sosyal refahın sağlandığı bir dünyada ekonomik kriz riski çok daha azdır. Son ekonomik kriz göstermektedir ki; bugüne kadar ağırlıklı olarak gelişmiş ekonomilerin şekillendirdiği global ekonomik sistem, sorunları çözmekte yetersiz kalmış, hatta bizatihi sorunların kaynağı haline gelmiştir. Ekonomik sistemi oluştururken, bu sistemin reel yönünü çok güçlü şekilde inşa etmeliyiz'' dedi.
Bakan Yazıcı, üretimden ziyade tüketime, borsa oyunlarına veya finansal spekülasyonlara dayanan bir ekonominin orta ve uzun vadede sıkıntılar oluşturmaya devam edeceğini vurgulayarak, ''Küresel kriz dalgasının, ABD'nin mortgage sistemi ve türev piyasalarında yaşanan sıkıntılar nedeniyle başladığını hatırlamamız gerekir'' dedi.
Yazıcı, paradan para kazanma devrinin bitmesi gerektiğine inandıklarını o nedenle reel sektörün yeniden canlanması ve ülke ekonomisine güvenmesi, yatırımlara hız vermesini sağlayacak tedbirler aldıklarını belirterek, ''Diğer pek çok ülkenin aksine IMF'den destek almadan, kendi dinamiklerimizle, kendi insanımıza güvenerek bunu aştık'' dedi.
Uluslararası İş Forumu'nda konuşan Yazıcı, 2008 Eylül ayında Amerika'da başlayan finansal krizin kısa sürede, küresel krize ve küresel durgunluğa dönüştüğünü anımsattı. Bu krizin tahrip ettiği bir diğer alanın ise işgücü piyasası olduğunu vurgulayan Yazıcı, şöyle konuştu:
''Krizin işgücü piyasası üzerindeki etkisi hala devam etmektedir. Dünyada 2010 yılında yaşanan ekonomik toparlanmaya rağmen pek çok ülkede işsizlik artmaya devam etmektedir. 2012 yılında açıklanan son verilere göre işsizlik oranları İspanya'da yüzde 25'e, Yunanistan'da yüzde 23'e, İrlanda'da yüzde 14,8'e, Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 10,4'e yükselmiştir. Türkiye için istihdam rakamlarına baktığımızda, 2009 Nisanında yüzde 14,9'a çıkan işsizlik oranı, uyguladığımız sağlam politikalar neticesinde 2012'nin ikinci çeyreğinde yüzde 8,2'ye kadar gerilemiştir.
Uluslararası Çalışma Örgütü'ne üye tüm ülkeler içinde işsizliği en hızlı düşüren ve en çok istihdam üreten ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. İşsizlik oranıyla ilgili bu rakamlar bile Türkiye'nin geldiği noktayı ortaya koymaktadır. Türkiye'de yönetim sorumluluğunu üstlendiğimiz Kasım 2002'den itibaren ekonomide çok önemli yapısal reformları hayata geçirdik ve ekonomiye güçlü bir direnç kazandırdık. Attığımız adımların ne kadar isabetli olduğunu küresel krizde test etmiş olduk.''
Yazıcı, Türkiye'nin, dünyada küresel krize en son giren, en erken çıkan ve kriz sonrası dönemde en hızlı toparlanan ekonomilerden birine sahip olduğuna vurgu yaparak, ''Biz yeni bir yaklaşım getirerek, paradan para kazanma devrinin bitmesi gerektiğine inandık; o nedenle reel sektörün yeniden canlanması ve ülke ekonomisine güvenmesini, yatırımlarına hız vermesini sağlayacak tedbirler aldık. Diğer pek çok ülkenin aksine IMF'den destek almadan, kendi dinamiklerimizle, kendi insanımıza güvenerek bunu aştık'' diye konuştu.
-Türkiye'yi ayıran en önemli unsur güçlü mali yapısıdır''-
Türkiye'yi diğer ülkelerden ayıran en önemli unsurların güçlü mali yapısı olduğunu ifade eden Yazıcı, ''Tedbirli bankacılık sistemimiz, dinamik reel sektörümüz olmuştur. Reel piyasalarımızı kuvvetlendirmeye yönelik hukuki düzenlemeler yaptık. Geçtiğimiz aylarda yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu bunun en güzel örnekleridir. Yere sağlam basıyoruz. Tedbirlerimizi önceden alıyor, siyasi bedeline göre sapma yapmadan doğru politikalar belirliyor ve uyguluyoruz. Ülkemizin kaynaklarını en doğru alanlara yönlendirdik. İsraf ekonomisine son verdik. Verim ekonomisini hakim kıldık. Devlet ağırlıklı, maliyeti yüksek, verimliliği düşük, hantal yapıyı değiştirdik'' şeklinde konuştu.
Yazıcı, ekonomide özel sektörün ağırlığını arttıracak politikaları uygulamaya koyduklarını ve girişimcileri desteklediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Rekabet koşullarını oluşturarak, ekonomide devleti düzenleyici ve denetleyici konumuna getirdik. Uluslararası raporlar da ekonomimizin rekabetçi yapısının arttığını göstermektedir. Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan raporda, geçen yıl yani 2011-2012 dönemi Küresel Rekabetçilik Endeksi hesaplamalarına göre Türkiye 142 ülke arasında 59'uncu sıradayken bu yıl 16 basamak gibi muazzam bir sıçrama yaparak 144 ülke arasında 43'üncü sıraya yükselmiştir. Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar ilişkisini en iyi ortaya koyan tablo Türkiye ekonomisinin bugün ulaştığı noktadır. Şu anda Türkiye, en sağlam makroekonomik temellere sahip ülkelerden biridir. Krizlerin ekonomik yönü kadar psikolojik yönü de vardır.
Hükümetimiz 2002'den bu yana aldığı mali ve yapısal önlemler ile krizlerin ekonomik etkisini asgariye indirdiği gibi, sağladığı siyasal istikrar ve güven ortamı ile de psikolojik etkileri bertaraf etmiştir. Sağlanan siyasi istikrar sonucu elde edilen güven ortamı, yabancı yatırımcıların ülkemize küresel kriz ortamında dahi yatırım yapmalarına imkan sağlamıştır. Ülkemize son 10 yılda yaklaşık 100 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi gerçekleşmiştir. Hemen altını çizmek istiyorum; bu yabancı sermaye girişinin yarısına yakını global krizden sonra gelmiştir.''
-''Türkiye, 2002'den beri sosyal ve ekonomik anlamda önemli değişimler gerçekleştirdi''-
Yazıcı, Türkiye'nin ekonomik alandaki tecrübelerini de paylaşmak istediğini vurgulayarak, Türkiye'nin, 2002'den bu yana hem sosyal hem de ekonomik anlamda çok önemli değişim ve dönüşümü gerçekleştirdiğini vurgulayarak, bu sürecin devam ettiğini, ülkede gelişen ticaretin, daha rekabetçi bir ekonominin oluşmasına ve insanın refah düzeyinin artmasına vesile olduğunu kaydetti.
Refah düzeyindeki bu artışın sadece belli kesimlerde değil, toplumun geniş kesimlerinde görüldüğüne vurgu yapan Yazıcı, ''Türkiye, küresel krizde OECD ülkeleri arasında herhangi bir finans kurumuna kaynak aktarmak zorunda kalmayan tek ülkedir. AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığına kamu dengesi en iyi durumda olan ülkelerden biriyiz. Türkiye'nin AB tanımlı bütçe açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya oranı 2011'de yüzde 2,6 ile 18 AB ülkesinden daha iyi konumda gerçekleşmiştir. 2011 yılında merkezi bütçe açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı yüzde 1,3 olmuştur. Bu sonuç 23 AB ülkesinden daha iyidir'' şeklinde konuştu.
-''Uzun vadedeki amacımız, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi yakalamaktı ve başardık''-
Yazıcı, Türkiye'nin borç oranının, 2011'de Maastricht kriteri olan yüzde 60'ın oldukça altında, yüzde 39,4 düzeyinde ve 21 AB ülkesinden daha düşük olduğunu ifade ederek, ''Bizim uzun vadedeki amacımız, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi yakalamaktı ve bunu da hamdolsun başardık. Sanayi ve üretim ile tüketici güven endekslerimiz, dış ticaret verilerimiz bu gelişmeyi yansıtmaktadır'' dedi.
Türkiye'nin, 2009 Dünya Bankası verilerine göre, Avrupa'daki 5'inci büyük işgücüne sahip ülkesi olduğunu anlatan Yazıcı, yurt dışındaki yatırımcının hükümete, politikalara, açıklanan programlara güven duymasını sağladıklarını ve bu sayede dünyada çok farklı bir konuma yükseldiklerini söyledi.
Yazıcı, Türkiye'nin siyasi istikrar ve güven ortamı, başarılı ekonomisi, genç ve dinamik nüfusu, nitelikli ve rekabetçi işgücü, girişimci ve yenilikçi özel sektörü, liberal ve yeniliklere açık yatırım ortamı, altyapısı, merkezi konumu, Avrupa'nın enerji koridoru olma özelliği, düşük vergileri ve teşvik olanakları, 1996'dan bu yana üyesi olunan Gümrük Birliği ve büyük iç pazarı ile yatırım yapmak için son derece çekici bir yer olduğunu kaydetti.
Hayati Yazıcı, Türkiye'nin, lojistik performans bakımından da fırsatlar sunan bir ülke olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
''Dünya Bankasının 155 ülkeyi karşılaştırdığı 2012 Lojistik Performans Endeksi'nde Türkiye, geçen yıla göre 12 basamak ilerleme kaydederek, Çin'in ardından 27'nci sıraya yükselmiştir. 2011 yılında yaklaşık 680 milyar dolar olduğu tahmin edilen dünya e-ticaret hacminin 2015 yılında 1,4 trilyon dolara çıkacağı öngörülmektedir. 2011 yılında kartlı sistemle 267 milyar TL alışveriş yapılmış ve bunun yüzde 8,5'i e-ticaret yoluyla gerçekleşmiştir. Türkiye'de her 100 kişiden 4'ü elektronik ortamda alışveriş yapmaktadır. 2011 yılı itibariyle Hindistan'dan sonra dünyada en hızlı büyüyen ikinci e-ticaret pazarı olan ülkemizde 'e-ticaret pazar hacmi' 2005 yılına göre 16 kat artışla 23 milyar liraya ulaşmıştır.''
-Fikri ve Sınai Mülkiyet haklarının korunmasında büyük adımlar atıldı''-
Bakan Yazıcı, 2012 yılı ilk 6 aylık performans değerlendirmelerine göre e-ticaret hacminin geçen yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 40'lık bir artış göstererek 14 milyar lirayı geçtiğini belirterek, ''Çağımızın önemli kavramlarından biri de Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarıdır. Fiziki üretim aslında ve öncelikle fikri üretime dayanmaktadır. Bu nedenle Fikri ve sınai mülkiyet hakları, ancak uluslararası düzlemde ortak yaptırımların ve hukuk uygulamalarının tüm ülkelerde paralel biçimde uygulanmasıyla korunabilecek haklardır. Ülkemizde özellikle Avrupa Birliği'ne katılım süreciyle birlikte Fikri ve Sınai Mülkiyet haklarının korunması çerçevesinde çok büyük adımlar atılmıştır.'' diye konuştu.
Yazıcı, Türkiye'nin gerek kendi iç mevzuatından ve gerekse uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla, hukuki korunma altında bulunan fikri ve sınai eserlerin ülkeye giriş-çıkışları ile ilgili olarak Gümrük Mevzuatında bazı özel düzenlemelere gidildiğini anlatarak, ülke olarak dünyanın her noktasını dikkatle izleyen, kucaklayıcı, bütünleştirici bir yaklaşımı benimsediklerini söyledi.
Bakan Yazıcı, dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara şefkat gösterdiklerini yardım elini uzatmayı insanlık görevi bildiklerini ifade ederek, sözlerini tamamladı:
''Gerek yanı başımızdaki Suriye halkına, gerekse de Myanmar'daki Arakan Müslümanlarına kadar dünyada sorun alanı olan yerde çözüm noktası olmaya gayret ve itina gösteriyoruz. Türkiye, insanlığı yücelten medeniyet anlayışıyla, mazlumun yanında olmaya devam edecek ve dünya barışı için çalışacaktır. Bugün dünyanın 88 ülkesinden oda başkanlarının ve işadamlarının gerçekleştirdiği bu forum, ülkelerimiz ve dünya için önemlidir. Türkiye, coğrafi konumu, yükselen ekonomisi ve potansiyeli ile kendisiyle işbirliği yapan dostlarına da önemli imkanlar sunmaktadır.''